Koronavirüs salgını anksiyete ve depresyon sorunlarını arttırdı
Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Demet Sağlam Aykut, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının neden olduğu korkunun, bireyler üzerinde anksiyete ve depresyon gibi önemli ruh sağlığı sorunlarına neden olduğunu bildirdi.
KTÜ Farabi Hastanesi psikiyatri uzmanlarından Aykut, yaptığı yazılı açıklamada, Kovid-19 sürecinin, toplum üzerinde sosyal, politik ve ekonomik etkilerinin yanı sıra nüfusun büyük bir bölümü üzerinde ruhsal etkileri olduğunu vurguladı.
Aykut, salgın nedeniyle artan psikolojik stresin, hastalık bulaşma korkusu, karantina uygulaması, salgın sürecine ilişkin belirsizlik ve yetersiz bilgilendirilmenin, ruh sağlığı problemlerinin gelişme riskini beraberinde getirdiğini aktararak, “Kovid-19 salgınının neden olduğu korku, bireyler üzerinde anksiyete ve depresyon gibi önemli ruh sağlığı sorunlarını ortaya çıkardı. Bu dönemdeki psikolojik etkiler, şiddetli ve kalıcı ruhsal sorunlara yol açabilmektedir.” ifadesini kullandı.
Doç. Dr. Aykut, salgın döneminde, toplumda görülen psikolojik tepkilerin hastalanma ve ölüm korkusu, tedavi gereken durumlarda hastalığı kapma endişesiyle sağlık kurumlarına başvurmaktan çekinme, geçim kaynaklarını kaybetme, izolasyonda iken çalışamama ve işten çıkarılmanın korkulardan sadece bazıları olduğuna işaret etti.
– “Sosyal izolasyon ve yol açtığı yalnızlık hem ruhsal hem de fiziksel sağlığı olumsuz etkilemektedir”
Kovid-19 sürecinin toplumun ruh sağlığı üzerinde olumsuz etkilerinin “tsunami gibi” artış eğilimi gösterdiğini belirtti.
Aykut, bireylerin enfeksiyon tehdidine karşı yineleyici kontrol etme ve güvence arama davranışı sergileyebildiklerini vurgulayarak, şu değerlendirmede bulundu:
“Hastalığa yakalanma endişesi fazla olan kişiler, hijyen kurallarını tıbben gereksiz ve aşırı boyutta uygulayabilmekte. Örneğin, önerilen şekilde el yıkamaktan daha ağır davranışlar ya da aşırı korunma veya güvenlik davranışları gösterebilmekte, hastalıktan korunma adına uzun zaman harcayabilmekte, tedbirleri çok abartabilmektedir. Pandemi, yeni ruhsal bozukluklara zemin hazırlayabilir veya önceden var olan bozuklukların şiddetlenmesine sebep olabilir. Salgın süreci, depresif belirtiler, anksiyete bozuklukları, bedensel belirtiler, suçluluk hissi, travma sonrası stres bozukluğu, deliryum, psikoz ve hatta intihar gibi çeşitli psikiyatrik bozukluklara neden olmuştur.”
Aykut, pandemi için birincil önleyici çabalar arasında yer alan fiziksel mesafenin, karantina şeklindeki fiziksel kısıtlamalardan kaynaklanan sosyal izolasyon ve yol açtığı yalnızlığın hem ruhsal hem de fiziksel sağlığı olumsuz etkilediğini anlattı.
Aykut, karantina ve izolasyonda görülebilen ruhsal belirtiler arasında kaygı, endişe, korku, huzursuzluk, sinirlilik hali, çaresizlik hissi, tetikte olma hali, kas ağrıları, sağlık kaygısı, değersizlik ve suçluluk hissi, motivasyon kaybı, isteksizlik, dikkatini toplama güçlüğü, iştah değişiklikleri, uykusuzluk, öfke ve tahammülsüzlük, tükenmişlik ve yalnızlık duygularının da yer aldığının altını çizdi.
Salgının uzun dönemli ruhsal etkileri arasında sosyal ağların, kişiler arası ilişkilerin zayıflaması, öfke ve saldırganlığın ortaya çıkması, sağlık çalışanlarına karşı olumsuz davranışların sayılabildiğini aktaran Aykut, ayrıca psikiyatri kliniklerine gidilememesi ya da başvuruların ertelenmesi nedeniyle ruhsal hastalıklarda şiddetlenme ya da nüksetmeler görüldüğünü kaydetti.
– “Salgın sürecinde aile içi psikolojik baskı ve şiddette artma gözlenmektedir”
Aykut, salgının uzun dönemli etkilerinden bir diğerinin ise aile içi şiddet olduğuna işaret ederek, “Salgın sürecinde aile içi psikolojik baskı ve şiddette artma gözlenmektedir. Öfkeli ve saldırgan tutumların hedefinin sıklıkla kadınlar ve çocuklar olduğu görülmektedir.” ifadelerini kullandı.
Damgalama ve ayrımcılığın, bulaşıcı hastalıklarda, rahatsızlığı yaşayan bir kişi veya gruba yönelik olumsuz, kötüleyici, düşmanca, değersizleştirici ve ayrımcı tutumları içerdiğini belirten Aykut, “Kovid-19 ile ilişkili olarak hastalara, hastaların ailelerine, sağlık çalışanlarına yönelik sosyal damgalama ve ayrımcılık görülebilmektedir.” değerlendirmesinde bulundu.
(Aj)