Amasya’daki “Aynalı Kaya Mezarı”nın ilginç bir hikayesi var. Mağaranın duvarı güneş vurunca parlamaya başlıyor.
Şehzadeler şehri Amasya’da her yıl binlerce yerli-yabancı turist tarafından ziyaret edilen bir kaya mezarı vardır: Aynalı Kaya Mezarı. Şehir merkezine 3,3 km uzaklıktaki bu yapıyla ilgili resmi kaynaklarda şu bilgilere yer veriliyor: “M.Ö. 2. yy da Helenistik çağda Amasya’da yaşamış Mitra Rahibi TES’in anıtsal mezarıdır. Mağaranın içinin çok geniş olması ve duvarlarda yer alan renkli resimler ve mağaranın alınlığında yazan “Büyük Rahip Tes” yazısı bu mezarın TES’e ait olduğunu desteklemektedir.
Mezar odası dikdörtgen biçiminde olup, girişin sağ tarafında mezar nişi ve çukuru (teknesi) bulunmaktadır. Dikdörtgen şeklindeki mezar odasının yüzeyi ikinci kullanım olarak, 11. yy.’da Bizanslılar tarafından keşişhane olarak kullanıldığı ve bu kullanımda yapıldığı tahmin edilen renkli duvar resimleri bulunmaktadır. Tonoz kısmında altısı sağda, altısı solda olmak üzere on iki havari tasvirleri vardır.
Kaya Mezarı (Mağarası), türünün en iyi işlenmiş, tamamlanmış olanıdır ve düz bir kayaya oyulan mezarın dış cephe yüzeyi perdahlanarak parlatılmıştır. Buraya Aynalı Mağara denmesinin nedeni de, güneş vurduğu zaman mağaranın cephesinin parlamasıdır. Bölgede anlatılan Ferhat ile Şirin, İğneci Baba ve Serçoban efsaneleri gibi bu mağara mezar hakkında da nesilden nesile bir efsane anlatılır durur. “Güzelce kız, bir kral kızıdır, dünyalar güzelidir’’ diye başlar ve şöyle devam eder:
“O kadar güzeldir ki; görenler dayanamaz, yıldırım düşmüş gibi kendilerinden geçerler. Bu yüzden genç kız, hep peçeli gezer, güzel yüzünü kimseye gösteremez. Artık zamanı gelmiştir diye düşünen babası, dört bir yana haberciler çıkarır kızını evlendirecektir ama kim kızının peçesini açıp güzelliğine dayanır, onu dünya gözüyle seyredebilirse kızını ona verecektir. Bu çağrıya yedi iklim, dört bucaktan şehzadeler, vezir çocukları, dünya zenginleri, yiğitler, bilginler, kısacası gençliğine, bilek gücüne güvenenler dörtnala Amasya’ya gelirler.
Amasya meydanında kurulan özel bölümde bulunan Güzelce Kız bekleyedursun, kendine güvenen delikanlılar cesaretlerini toplayamaz, yanına yaklaşan ise peçesini kaldırmak istediğinde eli titrer, dizlerinin bağı çözülür. Bu sahneler günlerce devam eder. Bir gün fakir mi fakir, ama yiğit mi yiğit, gerçekten güzel, alımlı bir delikanlı “Ben de şansımı denemek istiyorum!” diye destur alıp tahtın yanına yaklaşır. Herkesin şaşkın bakışları arasında hiç vakit geçirmeden Güzelce Kız’ın peçesini kaldırır. O an öyle bir elektriklenme olur ki, bir aydınlanma, bir alev, bir ateş sarar etrafı. Kimse ne olduğunu anlayamaz. Meydanda bulunanlar korkudan yerlere kapanır. Sonra, sonsuz bir sessizlik içinden kömür kesilir iki genç, yan yana uzanmış şekilde.
İki gencin cesedi, şehre yakın yerdeki bağ ve bahçelikler yanında bulunan kaya mezar içinde iki ayrı odaya gömülür. Bu kaya mezarının dışı güneşle birlikte Güzelce Kız’ın yüzü gibi parlamaya başlar. Bu parlaklığından dolayı da, daha sonra kaya mezarın adı “Aynalı Mağara” diye ünlenir.’’